Malpraktis mi, Komplikasyon mu? Türk Hukukunda Hekim Sorumluluğunun Sınırları

Malpraktis mi, Komplikasyon mu? Türk Hukukunda Hekim Sorumluluğunun Sınırları

Tıbbi müdahaleler niteliklerinden ötürü her zaman belirli riskler taşır: Tıbbi müdahale sonucunda ortaya çıkan her olumsuz sonuç, hekim hatasının somut olayda var olduğu anlamına gelmez. Türk hukukunda, söz konusu ayrımı belirleyen iki temel kavram vardır: malpraktis (tıbbi uygulama hatası) ve komplikasyon. Aradaki farkın doğru anlaşılması hem hastalar hem de hekimler açısından son derece önemlidir.

1. Türk Hukukunda Hekimin Hukuki Sorumluluğunun Dayanağı

Türk hukukunda hekim ile hasta arasındaki ilişki, kural olarak vekalet sözleşmesi niteliğindedir.[1] Bu sözleşmeye göre hekim, tedavi sonucunu garanti etmez; ancak hastasına karşı özenli davranma yükümlülüğü altındadır. Başka bir ifadeyle, hekimin sorumluluğu sonucu elde edememekten değil, bu sonuca ulaşmak için gerekli dikkat ve özeni göstermemekten doğar.

Türk Borçlar Kanunu’na göre bir vekil, işi yürütürken basiretli ve dikkatli davranmak zorundadır. Hekimler de bu kapsamda, mesleki faaliyetlerini yürütürken yalnızca tıp biliminin kurallarına değil, aynı zamanda genel hayat tecrübelerinin gerektirdiği özen ölçüsüne uymakla yükümlüdür.

Bu çerçevede, hekimin hastanın durumunu doğru değerlendirmesi, gerekli tetkikleri yapması, en uygun ve güvenli tedavi yöntemini seçmesi ve gereksiz risklerden kaçınması gerekir. Eğer bir tereddüt varsa, bu tereddüdü giderecek araştırmaları yapmak ve hastayı koruyacak önlemleri almak hekimin görevidir.

Hastalar, hekimlerinden doğal olarak titiz, dikkatli ve özenli davranmalarını bekler. Yargıtay’ın da vurguladığı üzere, hekim mesleğini icra ederken hafif kusurundan dahi sorumlu tutulur. Çünkü hekim yalnızca bilgi ve becerisiyle değil, aynı zamanda sorumluluk bilinciyle hareket etmek zorundadır.

Sonuç olarak, özen borcunu gereği gibi yerine getirmeyen bir hekim, vekalet sözleşmesini ifa etmemiş sayılır ve bu durum hastasına karşı hukuki sorumluluk doğurabilir. Bununla birlikte, bir tedavi başarısız sonuçlansa bile, eğer hekim tıp biliminin genel ilkelerine uygun davranmış ve gereken özeni göstermişse, kural olarak sorumluluk doğmaz.

2. Tıbbi Malpraktis Nedir?

Malpraktis, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde “bilgisizlik, deneyimsizlik veya ilgisizlik nedeniyle hastanın zarar görmesi” olarak tanımlanır. Yargıtay da benzer şekilde, hekimin özen borcunu ihlal etmesi durumunda malpraktisten söz edilebileceğini belirtir.[2]

Tıbbi malpraktis, hekimin bilgi, dikkat veya özen eksikliği sonucu hastada zarara yol açan uygulamaları ifade eder. Bu hatalar yalnızca tedavi sırasında değil, teşhis, tedavi sonrası takip ya da tıbbi organizasyon süreçlerinde de ortaya çıkabilir.

En sık karşılaşılan malpraktis türleri şunlardır:

  • Teşhis (tanı) hataları: Hastalığın yanlış veya geç teşhis edilmesi, yanlış tedaviye yönlendirme ya da hastalığın ilerlemesine sebep olma.
  • Tedavi hataları: Doğru tanıya rağmen yanlış tedavi yönteminin seçilmesi, hatalı ilaç veya doz kullanımı ya da tıbbi standartlara aykırı müdahaleler.
  • Tedavi sonrası yükümlülüklerin ihlali: Tedavi tamamlandıktan sonra gerekli kontrollerin yapılmaması veya hastanın yeterince izlenmemesi.
  • Tıbbi organizasyon kusuru: Sağlık kurumundaki personel, ekipman veya süreç eksikliklerinden kaynaklanan hatalar.
  • Üstlenme kusuru: Hekimin kendi uzmanlık alanı dışında, yeterli bilgi ve deneyimi olmadan bir müdahaleyi üstlenmesi.
  • Konsültasyon eksikliği: Gerekli durumlarda başka bir uzmanın görüşünün alınmaması veya geç alınması.
  • Hatanın hastaya bildirilmemesi: Gerçekleşen tıbbi hatanın hastadan gizlenmesi; hekimin dürüstlük ve bilgilendirme yükümlülüğünün ihlalidir.
  • Aydınlatma kusuru: Hastaya uygulanacak tedavi, riskler ve alternatif yöntemler hakkında yeterli bilgilendirme yapılmaması.[3]

Yukarıda örnek verilen durumların tamamı, hekimin özen borcunu ihlal ettiği kabul edilerek hukuki sorumluluk doğurabilir: Yanlış ilaç verilmesi, sterilizasyon kurallarına uyulmaması veya gerekli tetkiklerin yapılmaması gibi örnekler, malpraktis olarak değerlendirilebilir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 506/2. maddesi uyarınca, hekimin özen borcu “benzer alanda çalışan basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış” ölçüsüne göre belirlenir. Sonuç olarak, her tıbbi uygulama kendi koşulları içinde değerlendirilir ve hekimin sorumluluğu, olayın tıbbi ve hukuki yönlerinin bütüncül biçimde incelenmesiyle tespit edilir.

3. Komplikasyon Nedir?

Komplikasyon, tıbbi müdahaleler sırasında veya sonrasında ortaya çıkabilen, istenmeyen fakat tıp biliminin kabul ettiği ölçüde kaçınılmaz sonuçlar olarak tanımlanır. Başka bir ifadeyle, hekim tüm mesleki standartlara uyarak gerekli dikkat ve özeni göstermiş olsa dahi, bazı riskler önlenemeyebilir. Bu tür durumlarda meydana gelen olumsuz sonuçlar komplikasyon olarak değerlendirilir.

Türk hukukunda hekimin sorumluluğu kusura dayalıdır. Dolayısıyla, hekime atfedilebilecek bir hata veya ihmal bulunmadıkça, ortaya çıkan zarardan sorumluluk söz konusu olmaz. Nitekim pek çok Yargıtay kararlarında da, hekimin tüm tıbbi gereklilikleri yerine getirdiği hâllerde ortaya çıkan istenmeyen sonuçların, hekime yüklenemeyeceği açıkça belirtilmiştir.[4]

Hekim ile hasta arasındaki ilişki, vekâlet sözleşmesi niteliğinde olduğundan, hekimin sorumluluğu “sonucun gerçekleşmemesi” değil, bu sonuca ulaşmak için gereken çabanın özenle gösterilmemesi hâlinde doğar. Hekim, hastayı iyileştirmeyi garanti etmez; ancak tıp biliminin genel ilkelerine uygun bir şekilde hareket etmek, gerekli tetkikleri yapmak, doğru yöntemi seçmek ve süreci dikkatle yürütmekle yükümlüdür.

Her tıbbi müdahale belli ölçüde risk içerir. Önemli olan, hekimin bu riskleri öngörmesi ve gerekli önlemleri almasıdır. Eğer hekim, bu özeni göstermiş ve tıbbi standartlara uygun davranmışsa, olumsuz sonuç gerçekleşmiş olsa bile hukuken sorumlu tutulamaz.

Sonuç olarak, hekimin görevi hastayı kesin olarak iyileştirmek değil; hastanın durumuna en uygun, özenli ve dikkatli bir tıbbi müdahalede bulunmaktır. Komplikasyon, tüm tıbbi tedbirler alınmasına rağmen kaçınılmaz biçimde ortaya çıkan bir sonuç olduğunda, hekimin hukuki sorumluluğu doğmaz.

4. Aydınlatılmış Onam

Tıbbi müdahaleler, kişinin beden bütünlüğüne doğrudan etki ettiği için, hukuken meşru kabul edilebilmeleri hastanın rızasına bağlıdır. Ancak bu rızanın geçerli olabilmesi için, kişinin müdahale hakkında yeterli bilgiye sahip olması gerekir. Bu nedenle hukukumuzda aranan rıza, basit bir onaydan farklı olarak “aydınlatılmış onam” niteliğinde olmalıdır.

Aydınlatılmış onam, hastanın yapılacak tıbbi işlem hakkında — özellikle müdahalenin amacı, olası yararları, riskleri, alternatif tedavi yöntemleri ve komplikasyon ihtimalleri konusunda bilgilendirilmesi sonrasında verdiği özgür iradeye dayalı onaydır. Bu kavram, hastanın kendi bedeni üzerinde karar verebilme hakkının doğal bir uzantısıdır.

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesine göre, hekim tedaviye başlamadan önce hastayı bu hususlarda bilgilendirmekle yükümlüdür. Hastanın aydınlatılmış onamı alınmadığı sürece yapılan müdahale, tıbbi olarak doğru ve uygun olsa dahi hukuka aykırı sayılır. Bu durumda eylem artık “tıbbi müdahale” değil, tıbbi uygulama hatası (malpraktis) olarak değerlendirilir.

Yargıtay da bu konuda açık bir içtihat oluşturmuştur: 13. Hukuk Dairesi’nin 19.10.2006 tarihli kararında, hastanın bilgilendirilip rızasının alındığını ispat yükümlülüğünün hekime ait olduğu vurgulanmıştır.[5] Bu nedenle, hastaya yapılan bilgilendirme ve alınan onam yazılı olarak belgelenmeli, genel ifadeler yerine hastaya özel bilgiler içermelidir.

Sonuç olarak, aydınlatılmış onam yalnızca hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda hasta haklarının ve tıbbi etik ilkelerin temel unsurlarından biridir. Hastanın kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkına saygı göstermek, tıbbi müdahalenin meşruiyetinin ön koşuludur.

5. Malpraktis mi Komplikasyon mu?

Tıbbi müdahale sonucu ortaya çıkan istenmeyen sonucun malpraktis mi yoksa komplikasyon mu olduğu ayrımı uygulamada çoğunlukla tıbbi bilirkişi raporları aracılığıyla yapılır. Ancak Yargıtay, ilgili değerlendirme aşamasında, yalnızca sonucun değerlendirilmesinin yeterli olmadığını; hekimin müdahale öncesi, sırası ve sonrasındaki tüm eylemlerinin özen yönünden incelenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.[6] Önüne gelen dosyayı tıbbi malpraktisin mevcut olup olmadığına ilişkin incelemesi gereken bilirkişi, somut olayda hekim tarafından alınması gereken tıbbi önlemleri, olası risklerin hastaya anlatılıp anlatılmadığını ve komplikasyon gelişti ise hekimin buna zamanında müdahale edip etmediğini, düzenleyeceği bilirkişi raporunda denetimi elverişli biçimde ayrıntılı olarak açıklamalıdır.

Sonuç

Her tıbbi müdahalenin koşulları farklıdır; aynı olay bir dosyada komplikasyon, başka bir dosyada ise malpraktis olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, hem tıbbi hem de hukuki açıdan her durumun kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Somut olayınıza ilişkin detaylı hukuki değerlendirme ve danışmanlık için bizimle +90 542 562 01 49 numaralı telefon üzerinden iletişime geçebilir veya info@lotuslawfirm.com.tr adresine e-posta gönderebilirsiniz.


[1] Yargıtay 13. HD, E.1994/8557, K.1994/2138, T. 04.03.1994

[2] Yargıtay 13. HD, E.2014/26571, K.2015/33584, T. 18.11.2015

[3] Hatice Nur Aktaş, Tıbbî Malpraktiste Sorumluluk ve Komplikasyon (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk, Ankara 2021), s. 45–66.

[4] Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Özcan / Ayşe Betül Özcanoğlu, Yargıtay İçtihatları Işığında Malpraktis–Komplikasyon Ayrımına Bağlı İspat Sorunları, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Yıl 8, Sayı 16, Aralık 2020, s. 297.

[5] Yargıtay 13. HD, E. 2006/10057, K. 2006/13842, T. 19.10.2006

[6] Yargıtay 13. HD, E.2009/13214 K.2010/3694 T. 23.03.2010